23 Ekim 2022 Pazar

Köyümün Sıra Kayalarını Orada Bıraktım

Köyümün Sıra Kayalarını Orada Bıraktım

Merhaba,

Sana mektup yazmayalı yine uzun zaman oldu. Üç aylık yaz dönemi dönüşümden söz etmek istiyorum.
Bu sabah saat 07.30 sıralarında Mustafa Altıkulaç ve kardeşi Ali geldiler. Ankara’ya götüreceğimiz eşyaları hazırlamıştık, yükledik ve 8.30 sıralarında Ballıkaya'dan yola çıktık. Hekimhan'ı geçtik, Hasançelebi’de kahvaltı durak yaptık. Eşimin hazırladığı yiyeceklerle kahvenin önündeki masaların birini oturarak çay söyleyip kahvaltı yaptık.
Malatya büyükşehir olmadan önce Hasançelebi belediye başkanı olan Mehmet Şerif Yıldırım ile karşılaştık, çay içerken sohbet ettik. Birkaç gün önce de bizim köye uğramış, dernek yöneticileri ile Arapgir Yazılı köyüne gitmişler. Orada barındırdığı asit-şeker oranı, tat, hoş koku ve rengi ile ülkemiz genelinde rağbet gören Arapgir’in ünlü siyah üzümlerinden (Öküzgözü/Köhnü) şarap üreten bir fabrika var.
Mustafa Altıkulaç yol güzergâhından söz etmişti. Alacahan, Kangal derken Ulaş, Gemerek, Şarkışla, Kayseri'ye ulaştık. Bu güzergâhta verimli tarlalar, yeşillikler, bahçeler göze çarpıyordu. Uzakta Erciyes Dağı göründü. Kar kaplamıştı zirvesini, çevresi sislerle kaplıydı, karlı zirvesi göğe doğru uzanıyordu. İşte tam bu sırada seni anımsadım.
“Minik Kuşum Erciyes’e kar yağmış. Üç gündür soğuk oluşu belki de ondandı. Kayseri ile Erciyes arası sisliydi ülkem gibi” diye yazdım. Sonra, “Sen nasılsın, senin de başın Erciyes gibi dumanlı mı? Bizim kayalar gibi sade mi yoksa?”diye yazmıştım ki, “Dumansız baş yoktur”, ardından da ikinci sorum için “He” diye yazdın. Yoktur, ama bu nasıl iş? Hem ‘dumansız baş olmaz’ hem de ‘he’ diyorsun…
Neyse canım, bu sabah köyümün sıra kayalarını orada bıraktım, Erciyes’e bakarken bir türkü aklıma geldi.

Acep bir dağ var mı başı dumansız
Bir aşka düşmüşüm vakit zamansız
Yandım ataşına dinsiz imansız
Sular gibi çağlar çağlar yanarım


Kayseri Kırşehir kaman Bala Gölbaşı derken Ankara'ya ulaştık. Saat 19.00'a gelirken Dikmen’de kapıya indik. Çocukların ikisi de geldi, eşyaları eve taşıdık ve artık tam tamamına üç aydan sonra Ankara’dayım.
İlk işim Hekimhan dergisinin Güz 2022 (20.) sayısının bilgisayar çıktısını kontrol etmek ve dosyayı düzenlemek oldu. Daha sonra baskıya hazırlayıp matbaaya gönderdim. Hekimhan dergisini 2018 kışından bu yana 20 sayı çıkardık. Her ne kadar sahibi ve yazı işleri müdürü olsam da abonelerimizle birlikte imece ile çıkarıyoruz. 20. sayısı ile beş yılı tamamlıyoruz. Yani her sayıda 48, hatta 50 sayfa Hekimhan’dan söz ediyoruz. Yani, 19x27 cm boyutu ile yaklaşık bin sayfa Hekimhan’dan söz etmişiz, Hekimhanlı ve Hekimhan’ı dile getirmişiz…
Dergimizin bu sayısında Hekimhan Güzelyurt’tan iki ozan kardeşi kapak yaptık. Yılmaz Özer ve Metin Özer, ozanlık adlarıyla (mahlasları ile) Ozan Mutsuz ve Ozan Birfani... Güngör Bebek arkadaşımız her iki ozanla söyleşi yaptı. Kış 2023 (21.) sayımızda da Yılmaz Özer'in oğulları Mutlu Özer ve Kutsal Özer ile söyleşileri yer alacak.
Ha unutmadan yazayım, dergimizin son sayfasında (48) kitap tanıtımında Yılmaz Özer’in şiirlerinden oğlu Mutlu Özer’in seçerek hazırladığı, benim de yayına hazırladım, ‘İrdeleyin Hele Beni’ kitabının tanıtımı yer aldı. Kitabı hazırlayan Mutlu Özer'in kısa yaşam öyküsü, Yılmaz Özer ve Metin Özer’in birer şiiri yer aldı. Şiirlerin ilk dörtlüklerini vereyim.

Değmeyin Yaralı Göğnüme Benim

Zamansız bozulmuş bağlar gibidir
Değmeyin yaralı göğnüme benim
Cihanın derdine ağlar gibidir
Değmeyin yaralı göğnüme benim


Gül Yüzlüm

Ne diyecek isen söz ile söyle
Gözlerime bakıp durma gül yüzlüm
Beni can evimden vurup da öyle
Öldürüp kanıma girme gül yüzlüm


Gül Yüzlüm’ün şu dizelerin de hiç unutamam;

Çarksız bıçaklarla derimi yüzüp
Temmuz sıcağına serme gül yüzlüm


Artık bugün 23 Ekim 2022 Pazar günü akşamı itibariyle Ankara’dayım. Yolun düşerse beklerim, başım üstüne…
Yazarsan yanıtını da beklerim.
Özlemle selam ve sevgilerimi iletiyorum…

6 Mayıs 2022 Cuma

Huzursuz Olmamak İçin İçini Dökmelisin

Huzursuz Olmamak İçin İçini Dökmelisin
Minik Kuşum Merhaba,
Uzun zaman önce, “Sana mutlaka mektup yazacağım” demiştim. O zaman mevsim yazdı ve mide rahatsızlığı yaşamıştım. Ardından kas kopması sol ayak üzerine beş ay yürümüş, sağ ayağımı basamamıştım. İli ay önce sağ ayağımı da bastım ama yeni sağlık sorunları yaşadım. Dolayısıyla daha sakin bir durumda ancak yazabildim.
Anı ve deneme notların ile şiirlerini az sayfalı olduklarından tek kitap olarak düzenlediğim gibi, biri 36, diğeri 46 sayfa iki kitap olarak da düzenledim. “Mayıs ayında bastıralım” dediğimde olumlu karşılamıştın. Bir süre sonra konuştuğumuzda ise hepsinden de vazgeçtiğini söylemiştin. Yine aradan çok geçmeden konuştuğumuzda ise, “Basılsa ne güzel olur” demiştin.
Bir gün oldu ki telefon ettiğimde operatör, “Numara kullanılmıyor” bildirimi verdi. İleti ile bunu sana yazarak sorduğumda kimseyle konuşmak istemediğini yazmıştın.
Konuşmak sözlü, yazmak yazılı anlatım olarak değerlendirilir. Her ikisi de anlatıma dayalı olsa da farklı eylemlerdir. Bir insanın yazısını okumak ile sesini duymanın çok farklı şeyler olduğunu belirtmeme gerek sanırım. Hele de teknolojinin alabildiğine geliştiği günümüzde görüntülü görüşmenin daha bir başka olduğunu da belirtmek gerek...
Her nasıl olursa olsun iletişim, insanlar için yaşamsal bir eylem ve de günlük yaşamın en önemli eylemi. İletişim olmadan insan varlığının belirtisi olabilir mi?
İletişimini sınırlamakla ya da engellemekle kendi açından farklı düşünüyor olabilirsin. Bana göre ise bir önceki cümlede belirttiğim gibi, yaşamda birinci derecede rol oynayan bir eylem...
Yazma üretkenliğini gördükçe, daha da güzellerini yazacağını düşünmüş, bunu çok kez sana söylemiş ve de yazmıştım. Ancak geçen yaz döneminde vazgeçmene bir anlam veremedim. Oysa insanın yazarak içini dökmesi kadar doğal bir şey yok. Hele de kamuoyu ile paylaşırsan daha da güzel bir şey olur ve rahatlama yaratır. Ayrıca okuyan insanlar kendinden bir şeyler bulur, onlarda da yazma isteği uyanır.
Neden bu kadar uzun uzadıya yazdım dersin?

“Bazen susmak gerek
İçinden avaz avaz bağırır çağırırken bile susmak
Sessiz çığlıklar atarak…


Anımsıyor musun; geçen yılın kışında yazdıklarında bu dizeler de vardı. Ben de buna karşılık, “Bazen susmak gerekse de huzursuz olmamak için içini dökmelisin” diye yazmıştım. Bunu yineliyorum minik kuşum...
Belki de birileriyle doyasıya konuşuyorsun ya da yazışıyorsundur. Olabilir…
Ne demişler?
“Dök içini rahatla…”
Bazen insanın içini dökmede bile zorlandığını biliyorum ama yine de bu çok güzel bir eylem…
Dök içini rahatla!

Ankara 6 Mayıs 2022