12 Aralık 2017 Salı

Yaz'a Mektup

Yaz'a Mektup
Handan Seçkin

Güneş hâlâ kor kızılı batıyor, sadece erken terk ediyor bacalardan çıkan yoğun is kokulu havayı solumak istemezcesine. Bıraktığın meyve kokulu ağaçların dallarındaki yemyeşil yapraklar hayata son kez bakan idam mahkûmları gibi tutunmaya çalıştıkları kurumuş dalların ucunda çaresizler. Toprak ve bakır karışımı renkleriyle süpürmeye kıyamadıklarım onlar. Yağan yağmurlarla sürüklenip denize karışırlarken Medusa'ya selam gönderdiklerim…
Bir zeytin mevsimi daha başladı sensiz, sen bilmezsin bu tabloyu, hiç görmedin. Hani sabahlarında soframıza getirdiğimiz bazen yeşil; ki şöööyle zeytin yağını gezdirip, limonu da sıkınca enfes olur, bazen de siyahı hani yemek için hacı yolu gözler gibi gözlediğimiz, bidonları çalkalayıp çalkalayıp "oldu mu?" diye tadına baktığımız. İnsanlar ağaç tepelerinde cıvıldıyor, çünkü havada para kokusu var. "Bu yıl zeytinler zımbalı, bu kış küçük ilaçlamamış benimki" sohbetlerini duymanı isterdim iki kadın bir araya gelince.
Martıların yine çığlık çığlığa bitmez tükenmez telaşlı halleri devam ediyor. Palamut mevsiminde çarşaf gibi denizin üzerinde sevinç çığlıkları ile denize sayısız pikelerini görmeni isterdim. Kargalar da coşkulu. Zeytin zamanı coşkusu bu… Ebegümeci toplamaya çıktığım gün kara bulutlar gibi çağıldayarak adeta birlikte gezdik sahili. Fotoğraflarını çekmek istedikçe uçtular, bir sonraki ağaçta beni beklediler eminim, sahil boyunca sürdü bu oynaştık resmen. 
Sonbahar renklerini, yağmurlarının altında hafif üşüyerek yürümeyi, denizin isyankâr hallerini seviyorum ama ıssızlık bana göre değil. Seninle iken omuz omuza yürüdüğümüz, aynı havayı soluduğumuz, denizi paylaştığımız, kumsalında yan yana yattığımız, göz göze geldiğimiz insanları arıyorum. "Kimdir, nerelidir ?" diye kendimce yorumlar yapmayı sevdiğim. Özellikle yalnız kadınların, bazen hüzün bakan gözleri, bazen neşe saçan hallerini inceleyip kendimce yaşadıklarımdan yola çıkarak yorumlar yapmayı. 
Bir de sahilde aç kalmış gözümün içine içine bakan kedi, köpeklere yetememek üzüyor beni. O kadar çoğaldılar, o kadar çaresizler ki; "Can bunlar, bunlar da can!" diyorum. Nefes alıyorlar, acıkıyor, doğuruyor, emziriyor, üşüyorlar. İşte burada başka ülkelerde gözlemlediğin medeniyeti özlüyorsun. Hayvan barınakları, kısırlaştırmalar, insan ve hayvan sağlığı ile ilgili her şey. Sonuçta ikisi de biribiri ile bağlantılı değil mi? Kedileri tekmeleyip geçenler, onlar olmadığında farelerin başrol oynayacağını bir düşünebilseler. Hayvan sevmeyen ruhsuz insanların, insanlarla diyaloğunun da samimi olmadığına inananlardanım ben...
İşte böyle Yaz… 
Seni şimdiden özledim, güneşinin Avşa ve Marmara üzerinden süzülerek en güzel hareleriyle veda ederken çekilen yüzlerce fotoğrafları tekrar tekrar yudumlarken sıcaklığını hisseder gibi olmak da güzel ama. 
Yaşadığım bölge bir yarışma olsa Dünya Güzeli seçilir Yaz. Tarihi, doğası, kimyası bozulmamış insanları ile Erdek! Kapıdağı Yarımadasının nadide incisi Erdek. Çocukluğumdaki iğde ağaçlarına kurulmuş salıncakları, ağaç tepelerinde cır cır böceği kovalamayı, uçsuz bucaksız gelincik tarlaları içinde saklambaç oynamayı, kiraz seyranlarını, Apostol pikniklerimizi, Seyitgazi'deki dilek tutma coşkularını da Erdek'te yaşamadık mı seninle. 
"Kar kokusu var Ocaklar'ın ayazında" dedi bugün bir arkadaşım. "Kışı görmeden Yaz gelmez!" diye düşündüm Aralık ayıyla kışa adım attığımız bu günlerde.


Erdek, 2 Aralık 2017
FOTO: H. Seçkin (Erdek)











1 Aralık 2017 Cuma

“Kültür Yozlaşıyor, Kaynak Kişiler de Tükeniyor.”
























“Kültür Yozlaşıyor, Kaynak Kişiler de Tükeniyor.”

Merhaba,
Bugün 17 Kasım 2017, Perşembe...
Köyden döneli üçüncü haftaya girdik. Köyün temiz havası, güzel doğası orada kaldı. Ankara'nı kirli ve soğuk havası sanki bize "hoş geldin" dedi...
Öğleden sonra Kızılay’da Hekimhanlılar Derneğine uğradım.
Murat Ceyhan, çalıştığı gazetede bir yazımı yayınlamıştı. Bana göndermiş köye ama elime geçmedi. Kendisini aradım görüşmek için, ulaşamadım. Güven Park’tan Yüksel Caddesine geçerken Av. Ömer Erdoğan’ı aradım. Öbür gün saat 14.00’de Halk Ozanları Kültür Derneğinde cumartesi etkinlikleri olacağını haber verdim.
Yüksel Caddesine geçtim. Çay içerken ressam hemşerimiz Cezmi Orhan’ı aradım, bugün atölyesinde imiş, başka bir gün görüşeceğiz.
Murtaza Çağır’a uğradım. Murtaza bağlama yapımcısı olup mesleği ile ilgili işyeri var. Orada Hikmet Karadeniz ile Ballıkaya'ya birlikte yanıma kadar gelen Ahmet Mercan ile karşılaştım. Ahmet bağlama, Hikmet keman çalar, birlikte etkinlikleri de olur. Bu akşam da bir yerde konserleri varmış. Oradan ayrılırken Türkü dergisi gözüme çarptı. Dönüp satın aldım.
Yüksel Caddesine döndüm, Konur Sokağın başına yaklaşırken “Dilek Işık yeni yer açmış, oraya bir uğrayayım” dedim kendi kendime. Olgunlar’da Sentez Kültür’ün yeni yerine uğradım. Yemek yerken aynı zamanda Behzat Çiğiltepe ve Dilek Işık’ın şarkılarını da dinledim. Bir yandan da Türkü Life dergisini karıştırdım.
Ankara’da yayınlanan Türkü Life dergisinin 9. Sayısı Kasım ayında çıkmış. Türküden çok türkü söyleyenlere yer verilmiş. Musa Eroğlu, Fuzuli, Aşık Daimi, Nilüfer Sarıtaş, Necip’in Ağıdı, Gönül Yarası (film), Kaval, Cem Tarım, Çağdaş Aslan, Caner Gülsüm, Hacı Taşan, Hasan Bakan, Göktürk Savrazlar, İhsan Öztürk, Ali Kızıltuğ’dan Herkese Selam, Gürkan Çapkan Son Durum, Bizim Türküler ve Burak Sönmez, Sinsin Oyunu, Bir Avcı Avladı Beni, Destek Olmayan Köstek Olmasın, Özgürlüğün Sesi Özgür Radyo, Yeni Albüm(ler), Magusa Limanı/Ali’nin Ağıdı (Notalı)…
Çok değil, birkaç not aldım...
Cem Tarım, “Kara cem düzeni” diye kendine özgü bir düzenden söz etmiş. Aynı sanatçı, “Her sanatçı kendi bölgesini iyi incelemelidir” demiş. Bu bana Celal Yalvaç’ın otuz yıl önceki sözünü ve ozan Muharrem Yazıcıoğlu’nun halk ozanı tanımlamasını anımsattı.
Malatya’nın kıdemli gazetecisi Celal Yalvaç, 1988 yılı yazında Yenilenen Köy Ballıkaya çalışmamı incelediğinde ve görüş gazetesinde yayınlandığında, “Senin gibi her köyden bir kişi kendi köyünü derleyip araştırsa, ülkemizin tüm köylerinin kültürel haritası çıkar” demişti.
Halk ozanı Muharrem Yazıcıoğlu’na göre ise; “Ozan, “Şiir yazmasıyla Şair, söylemesi ile Ses Ustası-Bestekâr, yöresinin türkülerini söylemesi ile ‘Mahalli Sanatçı’dır. ‘Halkın öncüsü, gözü, kulağı, sesi olarak halkın yanında yer alır.’Bu yönüyle de Aydın’dır” demişti.
Genç sanatçı Cem Tarım da bunları dile getirmiş ve aslında çok önemli bir konu. Önceki gün telefonda konuştuğumuz Dr. Taner Tosun’un dediği gibi, “Kültür yozlaşıyor, kaynak kişiler de tükeniyor.”
Dergide yer verilen Gönül Yarası filmi ile ilgili yazıdan Malatya’nın ünlü sanatçısı Fahri Kayahan’dan ve Etek Sarı türküsünden söz edilmiş, türkünün üç dörtlüğü de yer almış. Elbette ki türkünün ilk okuyanından, Meltem Cumbul’un sanatçı Ceylan’a öykünerek “Sarısan, karısan, yarısan” biçiminde okuyuşundan, bu ağzın Hekimhan’da da Arguvan’da da olmayışından söz edilmemiş.
Elbette ki sanatçı türkünün yalnızca sözlerini öğrenip okumakla yetinmemeli; yöreyi, türkünün öyküsünü, okuyanları, yansımalarını, yankılarını da öğrenmelidir. Papağan gibi söyleneni yinelemek herhalde sanatçılık değildir.
Bu kadar sözcük yığınını san yazmakla ne yapmak istediğimi düşünüyorsun elbette. Elbette ki düşüneceksin… Türkülerimizi içli ve duygulu biçimde yorumladığını ve türkülere önem verdiğini bildiğim için yazdım bütün bunları. Diğer yandan birileri de kalkıp kendi duygu ve düşüncelerini dile getirebilirler diye de düşünüyorum.
Bir gün, “Dereye aşağı mil ince ince” akarken o güzel sesini duymakla mutlu olacağımı belirtiyor, içten sevgilerimi iletiyorum.