Günü doldurmak değil mi yaşam?
Merhaba,
Uzun
zaman oldu yazmadım, zaten sen de yazmıyorsun...
Acılardan,
sorunlardan uzaklaşıp biraz kendimden, biraz da köyden, köydeki günlük
yaşamdan, geçmişten söz edeyim.
2
Ekim 2016… Ali Adıgüzel’in Deli Hacı yazısını yeniden düzenleyip Ersoy Eren’e
(Arguvan Haber) gönderdim. Ali Adıgüzel’in Arguvan Haber’de yayınlanan tüm
yazılarını da gözden geçirdim. Elektrik kesildi, evden çıktım. Evin önündeki
güllerin, parkta da teker çiçeğinin fotoğrafını çektim. Parktan geçip Mustafa
Arı’nın anılarının bilgisayar çıktılarını evlerine bıraktım. Ana caddeden dönüp
kahveye uğradım. Bir süre sonra Havuzbaşı Mangal’a gittim.
Hava
artık soğuduğundan havuzun çevresindeki sandalyeler kaldırılmış, üstü kapalı
yerdekiler bırakılmıştı. Müşteriler vardı orada, ben de kayısı ağacının
altındaki masere taban taşı ile yapılmış masanın yanına oturdum.
Sağ
yanımda masere taşı, döven, karşımda şahra ve yabalar, arkasında çatma ve yayık
vardı. Bütün bunarlın geçmiş yıllardaki işlevini düşündüm. Tahılların tarladan
harmana getirilmesi, sap saman ve tanenin ayrılması, bulgur ya da yarmanın
maserede dövülmesi, yayık ile yoğurt yayılması ve daha başka yakın konuları
anımsadım. Kalemimi defterimi çıkarıp yazmaya başladım.
Tarladan Sofraya…
Orak
ya da tırpan ile tarlada biçilen ekinler desteler haline getirilir. Şahra denen
karşılıkla çift merdiven benzeri, kenarlarında destek dalları olan düzenek
çoluklardan geçirilen iplerle sıkıştırılır. Semer gibi at ya da eşeğin sırtına
palanın üzerinden yüklenir. Böylelikle harmana taşınır.
Kayısı
ağacının altına eğimli olarak yerleştirilmiş dövenden söz edelim. Önü kalkık
duran dövenin altında bilmem kaç sıradan oluşan çakmak taşları tarladan harmana
getirilen tahıl ya da bazı baklagillerden ürünlerin sap saman haline
getirilmesinde kullanılır.
Malamga
adı verilen karışım tığ adıyla yığılır, yabalarla savrularak sap saman ile tane
ayrılır. Sarat ya da gözer ile elenir, ot tohumları ve diğer yabancı maddeler
temizlenir.
Şurada
duran masere taşı eski Ballıkaya’da Polis İsmail’in evinin önünde bulunan
maserenin taşı. Önümdeki de zaten maserenin taban taşı. Özellikle at koşulur ve
pervane gibi döner, taşı da döndürür ve bulgur ya da yarmanın kabuğu
gevşetilirdi. Sonra kurutulur, savrulur ve elenir kışlık olarak kaldırılırdı.
Bulgur ile pilav, köfte, çorba gibi yiyecekler, yarma ile de yarma aşı ve
katıklı şoğra yapılırdı. Köy sofralarımızın başyemekleriydi bunlar…
Buralarda
ayrana katık denir. Peki, katık nasıl yapılacak
Yoğurdun
yayıkta yayılması gerekir. Bunun için de eskiden kızılkavak ile tabaklanmış
deri yayıklar kullanılırdı. Daha sonra ise şahranın arkasında duran üççatallı
çatmaya asılmış teneke yayıklar kullanılmaya başlandı. Ardından yayık
makineleri çıktı.
Çatmanın
üzerinden bakınca Ballıkaya’nın evleri ve daha arkada sıra kayalar görünüyor.
Batıdan
doğuya doğru sıralarsak Dalkayalar, İki ağızlı Mağarası, Kurşaklı, Ballıkaya,
Büyük Mağara, Kuşboku batmakta olan güneşin ışıklarının etkisi ile kızıllaşmış
ve sıra halinde, hafif sis var…
Kaya
kuşağı ile Ballıkaya arasında ekim ayı olmasına karşın meşe ağaçlarından oluşan
hala yemyeşil orman kuşağı var.
Yaklaşık
1600 rakımdayız.
Havanın
temiz, oksijenin bol, suyun içimli olduğu Ballıkaya’dayız…
Daha
ne istiyoruz?
Hüseyin Başaran…
Notları
yazmıştım ki Hüseyin Başaran geldi. Tanıyorsun Hüseyin Başaran’ı. Meslektaşım…
Yazar, çizer, çalar, söyler…
Ameliyat
işi Çarşambaya kalmış. Seyrani yanına uğramış, anı kitabını bastırmak
istiyormuş. Malatya’da epey yazı yazmış. “Dedemi yazdım” dedi. Bir süre sonra
alıp kaydeedceğim.
Halk
Ozanları Kültür Derneği Başkanı hemşerimiz Kenan Şahbudak’ı aradım Hasandede’de
imiş. Hüseyin Başaran da konuştu.
İnönü
Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Ramazan Çiftlikçi’nin babası vefat etmiş,
duymamışız, aradım, başsağlığı diledim.
Hüseyin
Başaran Ümit Sarıaslan’ı aradı, cevap yok. Dizeleri ona göndermemi istedi.
“Yaralandım bilmem hangi yaradan
Senin gibi güzel mola yaradan”
Belki
bilmiyorsun, Hüseyin Başaran adına bir site açtım. Hakkındaki yazımı, kendi
yazısı “Yanıyor Anadolu”yu ekledim. Her on beş günde bir yazı ekleyeceğim. Fotoğraf
eklemek istediğimi söylediğimde “Kadir’in çektiklerinden ekle” dedi. Önce siyah
beyazlardan başlayacağımı söyledim, “tamam” dedi. İzin isteyip eve döndüm,
yemek yedikten sonra okuma ve yazma çalışmalarımı sürdürdüm sabahı
karşılayarak…
Günü
doldurmak değil mi yaşam?
Bugünü
de böyle doldurdum.
Zaten
boş geçirmek istemiyorum anı…
Selam
ve sevgilerimi iletiyorum…