4 Ekim 2016 Salı

Günü doldurmak değil mi yaşam?

Günü doldurmak değil mi yaşam?

Merhaba,
Uzun zaman oldu yazmadım, zaten sen de yazmıyorsun...
Acılardan, sorunlardan uzaklaşıp biraz kendimden, biraz da köyden, köydeki günlük yaşamdan, geçmişten söz edeyim.

2 Ekim 2016… Ali Adıgüzel’in Deli Hacı yazısını yeniden düzenleyip Ersoy Eren’e (Arguvan Haber) gönderdim. Ali Adıgüzel’in Arguvan Haber’de yayınlanan tüm yazılarını da gözden geçirdim. Elektrik kesildi, evden çıktım. Evin önündeki güllerin, parkta da teker çiçeğinin fotoğrafını çektim. Parktan geçip Mustafa Arı’nın anılarının bilgisayar çıktılarını evlerine bıraktım. Ana caddeden dönüp kahveye uğradım. Bir süre sonra Havuzbaşı Mangal’a gittim.
Hava artık soğuduğundan havuzun çevresindeki sandalyeler kaldırılmış, üstü kapalı yerdekiler bırakılmıştı. Müşteriler vardı orada, ben de kayısı ağacının altındaki masere taban taşı ile yapılmış masanın yanına oturdum.
Sağ yanımda masere taşı, döven, karşımda şahra ve yabalar, arkasında çatma ve yayık vardı. Bütün bunarlın geçmiş yıllardaki işlevini düşündüm. Tahılların tarladan harmana getirilmesi, sap saman ve tanenin ayrılması, bulgur ya da yarmanın maserede dövülmesi, yayık ile yoğurt yayılması ve daha başka yakın konuları anımsadım. Kalemimi defterimi çıkarıp yazmaya başladım.

Tarladan Sofraya…


Orak ya da tırpan ile tarlada biçilen ekinler desteler haline getirilir. Şahra denen karşılıkla çift merdiven benzeri, kenarlarında destek dalları olan düzenek çoluklardan geçirilen iplerle sıkıştırılır. Semer gibi at ya da eşeğin sırtına palanın üzerinden yüklenir. Böylelikle harmana taşınır.
Kayısı ağacının altına eğimli olarak yerleştirilmiş dövenden söz edelim. Önü kalkık duran dövenin altında bilmem kaç sıradan oluşan çakmak taşları tarladan harmana getirilen tahıl ya da bazı baklagillerden ürünlerin sap saman haline getirilmesinde kullanılır.
Malamga adı verilen karışım tığ adıyla yığılır, yabalarla savrularak sap saman ile tane ayrılır. Sarat ya da gözer ile elenir, ot tohumları ve diğer yabancı maddeler temizlenir.
Şurada duran masere taşı eski Ballıkaya’da Polis İsmail’in evinin önünde bulunan maserenin taşı. Önümdeki de zaten maserenin taban taşı. Özellikle at koşulur ve pervane gibi döner, taşı da döndürür ve bulgur ya da yarmanın kabuğu gevşetilirdi. Sonra kurutulur, savrulur ve elenir kışlık olarak kaldırılırdı. Bulgur ile pilav, köfte, çorba gibi yiyecekler, yarma ile de yarma aşı ve katıklı şoğra yapılırdı. Köy sofralarımızın başyemekleriydi bunlar…
Buralarda ayrana katık denir. Peki, katık nasıl yapılacak
Yoğurdun yayıkta yayılması gerekir. Bunun için de eskiden kızılkavak ile tabaklanmış deri yayıklar kullanılırdı. Daha sonra ise şahranın arkasında duran üççatallı çatmaya asılmış teneke yayıklar kullanılmaya başlandı. Ardından yayık makineleri çıktı.
Çatmanın üzerinden bakınca Ballıkaya’nın evleri ve daha arkada sıra kayalar görünüyor.
Batıdan doğuya doğru sıralarsak Dalkayalar, İki ağızlı Mağarası, Kurşaklı, Ballıkaya, Büyük Mağara, Kuşboku batmakta olan güneşin ışıklarının etkisi ile kızıllaşmış ve sıra halinde, hafif sis var…
Kaya kuşağı ile Ballıkaya arasında ekim ayı olmasına karşın meşe ağaçlarından oluşan hala yemyeşil orman kuşağı var.
Yaklaşık 1600 rakımdayız.
Havanın temiz, oksijenin bol, suyun içimli olduğu Ballıkaya’dayız…
Daha ne istiyoruz?

Hüseyin Başaran…

Notları yazmıştım ki Hüseyin Başaran geldi. Tanıyorsun Hüseyin Başaran’ı. Meslektaşım… Yazar, çizer, çalar, söyler…
Ameliyat işi Çarşambaya kalmış. Seyrani yanına uğramış, anı kitabını bastırmak istiyormuş. Malatya’da epey yazı yazmış. “Dedemi yazdım” dedi. Bir süre sonra alıp kaydeedceğim.

Halk Ozanları Kültür Derneği Başkanı hemşerimiz Kenan Şahbudak’ı aradım Hasandede’de imiş. Hüseyin Başaran da konuştu.
İnönü Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Ramazan Çiftlikçi’nin babası vefat etmiş, duymamışız, aradım, başsağlığı diledim.
Hüseyin Başaran Ümit Sarıaslan’ı aradı, cevap yok. Dizeleri ona göndermemi istedi.

“Yaralandım bilmem hangi yaradan
Senin gibi güzel mola yaradan”

Belki bilmiyorsun, Hüseyin Başaran adına bir site açtım. Hakkındaki yazımı, kendi yazısı “Yanıyor Anadolu”yu ekledim. Her on beş günde bir yazı ekleyeceğim. Fotoğraf eklemek istediğimi söylediğimde “Kadir’in çektiklerinden ekle” dedi. Önce siyah beyazlardan başlayacağımı söyledim, “tamam” dedi. İzin isteyip eve döndüm, yemek yedikten sonra okuma ve yazma çalışmalarımı sürdürdüm sabahı karşılayarak…

Günü doldurmak değil mi yaşam?
Bugünü de böyle doldurdum.
Zaten boş geçirmek istemiyorum anı…

Selam ve sevgilerimi iletiyorum…