Belki de yalnızca mektup yazmak istedim.
Bir mektup işte; gözlerin için…
Belki de son mektup…
Gözlerine de bakamıyorum ya…
Belki bu nedenle son mektup…
Yazacak bir şey de yok.
Hayır, hayır!
Yazacak çok şey var da; bir şey yok…
Çünkü
“Taşlar yürüdü
Aktı kiremitler
Bir bir kapandı
Sabaha açılan pencereler”
O zaman bu dizeler akmıştı kalemimden.
“Hayaline bile almayan canan
‘Sevme beni, sevme!’
Diyordu düşümde”
Sanırım artık o düş değil, gerçek…
Son mektup sanırım zor bir şey…
Zor da olsa bir şeyler yazmalıyım.
Yoksa içimi kemirir…
“Vara rune!”
Kürtçe bilmem ama, Kürtçede “Vere rune”, “gel otur” demek.
Yöremizde “vere” değil de “vara” diye söylenir daha çok…
Bir zamanlar bir şiir okumuştum.
Sanırım kırk beş yıl önce…
“Gel çök, anlatmalıyım” diyordu Oya Uysal…
Kürtçede, “Werin, ez bêjim”…
“Bilmiyorsun mutlaka korktuğumu
Korkum sensin, korkum içimdeki fırtına
Sen dökerken denize derdini
Ben toprağa bile dökemiyorum”
Yutuyorum, yutuyorum içimdekini
Acaba kime anlatsam?
Yoksa içime mi atsam?
Hayır, hayır!
İçine atmak kadar kötü bir şey olamaz.
Hep konuk mu etmeliyim usuma birini?
Ya birilerini desem, maymun iştahlılık mı olur?
En iyisi yaşamın akışı…
“Günü doldurmak değil mi yaşam?” diye sormuştum ya…
Günü en güzel biçimde doldurmak…
İşte bu önemli…
Biliyorum yine yanıt yazmayacaksın; olsun...
Ve yakında bayram var, unutma…
Bayram…
“Bayram gelir küsülüler barışır
Uzat ellerini bayramlaşalım”
Bir mektup işte; gözlerin için…
Belki de son mektup…
Gözlerine de bakamıyorum ya…
Belki bu nedenle son mektup…
Yazacak bir şey de yok.
Hayır, hayır!
Yazacak çok şey var da; bir şey yok…
Çünkü
“Taşlar yürüdü
Aktı kiremitler
Bir bir kapandı
Sabaha açılan pencereler”
O zaman bu dizeler akmıştı kalemimden.
“Hayaline bile almayan canan
‘Sevme beni, sevme!’
Diyordu düşümde”
Sanırım artık o düş değil, gerçek…
Son mektup sanırım zor bir şey…
Zor da olsa bir şeyler yazmalıyım.
Yoksa içimi kemirir…
“Vara rune!”
Kürtçe bilmem ama, Kürtçede “Vere rune”, “gel otur” demek.
Yöremizde “vere” değil de “vara” diye söylenir daha çok…
Bir zamanlar bir şiir okumuştum.
Sanırım kırk beş yıl önce…
“Gel çök, anlatmalıyım” diyordu Oya Uysal…
Kürtçede, “Werin, ez bêjim”…
“Bilmiyorsun mutlaka korktuğumu
Korkum sensin, korkum içimdeki fırtına
Sen dökerken denize derdini
Ben toprağa bile dökemiyorum”
Yutuyorum, yutuyorum içimdekini
Acaba kime anlatsam?
Yoksa içime mi atsam?
Hayır, hayır!
İçine atmak kadar kötü bir şey olamaz.
Hep konuk mu etmeliyim usuma birini?
Ya birilerini desem, maymun iştahlılık mı olur?
En iyisi yaşamın akışı…
“Günü doldurmak değil mi yaşam?” diye sormuştum ya…
Günü en güzel biçimde doldurmak…
İşte bu önemli…
Biliyorum yine yanıt yazmayacaksın; olsun...
Ve yakında bayram var, unutma…
Bayram…
“Bayram gelir küsülüler barışır
Uzat ellerini bayramlaşalım”