25 Temmuz 2017 Salı

“Kaydetmezseniz kaybedersiniz” diye boşuna mı çırpınıyorum?

“Kaydetmezseniz kaybedersiniz” diye boşuna mı çırpınıyorum?



Merhaba,
Nisan aynının üçüncü haftasında Ankara Dikmen Caddesindeki yaralı dişbudak ağacından söz etmiştim ve aradan üç ay geçmiş. Geçenlerde bazı ağaçları perişan durumda görünce o yaralı dişbudak ağacını anımsadım yine...
Bu adam hiç mi aşktan, sevdadan, gülden, bülbülden söz etmez mi mektuplarında diyeceksin belki. Elbette ki zaman zaman onlardan da söz etmek gerekecek. Birilerinin durmadan ağaç katliamı yaptığı, orman yangınlarının yaygınlaştığı, doğanın sürekli betonlaştırıldığı bugünlerde de bu durumlardan söz edeyim şimdilik...
Geçenlerde Hekimhan'a gittim. Aslında geleli beş hafta oldu, sanırım dört beş kez gittim. Her gidişimde ve dönüşümde Hekimhan'a girmeden Hekimhan-Arguvan yol ayrımında bulunan şantiyenin tozunu yediğimiz gibi, bindiğimiz taşıtlar da o toz ve çamurdan nasibini alıyor.
Su dökerek tozu önlemeye çalışıyorlar. Ancak geçen taşıtlar suyla birlikte çamuru Malatya-Sivas yoluna taşıyorlar ve kuruyunca da alabildiğine toz oluşuyor.
Yol çevresinde bulunan kayısılar, meşeler, otlar, biraz ileride bulunan Hasan Lüleci Ormanındaki çamlar ve diğer ağaçlar yoldan kalkan kalsiyumlu toz ile bembeyaz olmuş durumdalar. Acaba özümseme yapabiliyorlar mı merak ediyorum...
İki hafta kadar önce buradan geçerken bindiğimiz taşıtım camları çamur ile sıvandı ve dışarısı görünmez oldu. Silecekler biraz sildi ve bir benzinlikte köpüklü su ile yıkandı araba. Ancak o kireçli çamur öyle yapışmıştı ki bazı bölümlerde hala kalmıştı.
Ülkemizde acaba böyle kaç yerde yolun üzerinde şantiye vardır?
Karayolları Elazığ'da ve oraya gitmek öğrenmek gerek galiba?
Bunlar yetmedi, bir de Hekimhan’ın içinin toz toprak sorunu var.
Büyükşehir Belediyesi, kış ayları bile bahar gibi geçerken değil milletin memleketine geleceği zamanda su teşkilatını onarmaya başlamış. Üstelik havaların ısındığı, tozun çatı yaptığı zamanlarda…
Hekimhan’a girerken araba toz toprak içinde kıvrılarak ilerlemeye başladığında sesler yükselmeye başladı içeriden. “Yahu bu belediye hiç iş yapmıyor”, “Her yer toz toprak”, “Ne zaman düzelecek?” ve daha pek çok yakınma…
Geçenlerde dut sallarken belimde bir burkulma olmuş sanırım, ağrı vardı. Deve sidiği içerek sağaltım yerine doktora gitmeyi yeğlediğimden Hekimhan Devlet Hastanesine doğru yürürken Taşhan ve Köprülü Mehmet Paşa Camiinin, Ceğgülü’nün kalaycı dükkanının, Şark Otelinin, Çınarlı Kahvenin ve biraz ileride eski bir evin fotoğrafını çektim. Eeee… “Kaydetmezseniz kaybedersiniz” diye boşuna mı çırpınıyorum.
Çınarlı Kahve ve Şark Oteli, bana göre Hekimhan’ın altmışlı yıllarından kalan birer anı merkezleri. Şark Oteli ile ilgili anım çok değil ama Çınarlı Kahve ile ilgili oldukça anım var ve Hekimhanlılardan da derlemeler yaptım. Elbette ki yerleşim birimlerinin birer tarihsel belleği olan topluma açık yerler unutulmuyor…
Derviş Özhan hemşerim 2016 yılında çektiğim Çınarlı Kahvenin fotoğrafını görünce duygularını şöyle dile getirmiş?

“İyi günler...
Tesadüfen denk geldim sayfanıza, bu fotoğrafa bakınca insanın içi yanmıyor değil...
Cuma günleri köylü pazarı kurulurdu, tıklım tıklım olurdu. Her yer sanki buluşma mekanıydı. çevrenin bir dostla, arkadaşlarla hemşerilerle...
Rahmetli dedem Kel Dervişi unutmamak lazım, çok babayiğit bir adamdı, çok kişi ekmek yemiştir elinden, sayılır sevilirdi. Sene 2016 hala tanıştığım uzaklarda da olsa bilir tanırlar eskiler Pattik vardı, kışın soğukta babam tıraş eder eve getirirlerdi, tırnaklarını keser kahvede çay verirdi, yemek yedirirdi, hiç unutmam. Babam Muhammet (Mehmet) Özhan, amcam Abdullah Hilmi Özhan, çaycı Pala Dayı Allah rahmet eylesin kara gözleriyle bakardı, daha hatırlamaya çalıştığım aklıma gelmeyenler vs...” (23 Aralık 2016)

Eski otogarın yerine yapılan yapıyı orada elinde süt kabı ile gelen bir kadına sordum, belediye Pazar yeri olarak düzenliyormuş. Kadın, “Şu yandakiler yer vermediler, biraz küçük oldu” dedi. Gerçekten de sağ ve sol yanda boşluklar vardı. Küçük de olsa Taşhan’ın yanındaki pazardan kurtulup, üzeri kapalı ve sağlıklı bir yer olması elbette ki daha güzel olacaktır.

Tam bu sırada kime rastladım biliyor musun? Melekbaba’da Ş. Yüzbaşı Hakkı Akyüz İlköğretim Okulunda dört yıl birlikte görev yaptığımız Filiz Adıgüzel’e… O da diş sorunu içim hastaneye gidiyormuş, birlikte gittik. İkimiz de muayene olduktan sonra arabası ile merkeze geldik. Kendisine “Televizyonu Nasıl Buldum” adlı ilk kitabımı armağan ettim. Filiz bu arada bana oldukça ilginç ve acıklı bazı öyküler anlattı. Bunları ileride yazmayı düşünüyormuş, konuyu görüşeceğiz. Kitap konusunda kendisine yardımcı olacağım.

Belki bu yıl da gelmeyeceksin Hekimhan’a. İşte sana birkaç konuyu anlattım. Eğer bir gün gelirsen, yakın zamanda ortaya çıkan kiliseyi, Girmana Kanyonu’nu, Dipsiz Göl’ü, köyümüzün mağaralarını ve Ballıkaya’yı birlikte gezelim.
Selam ve sevgilerimi iletiyor sağlıklı günler diliyorum.