17 Mayıs 2018 Perşembe

Sen Yaralı Temmuz Gibisin

Sen Yaralı Temmuz Gibisin








Merhaba,
Uzun zamandan sonra yazdığım bu mektubumda sana yaşantımın bir noktasında ‘yaşamıma değen’ birinden söz etmek istiyorum.
Birlikte söyleşilerimiz, güzel günlerimiz olmuştu. Hemen her yazışmamızda tartışmalı kavgalar yapardık. Hatta böyle bir bahar gününde yağmura yakalanmış, sırılsıklam olmuştuk. 
Acıları, tanıştığımız 2007 yılından beri hep bana dokunmuştu. 
8 Eylül 2010 günü yazılı bir tartışmamızdan sonra şu şiiri yazmıştım.

Senin İçindi

Sen, Spartaküs
Sen, Annibal’ın kolundaki al
Sen, yaralı Temmuz
Ne fark eder ki adı 
İnsana kıyıldıktan sonra
Ha trafik canavarı
Ha emperyalizmin gerici maşası

Kırılmasaydı dal gibi ağacın
Kırılmasaydı nar gibi fidanın
Daha bir anlam kazanırdı yaşamın
Boy atardın geleceğe
Senin de sözün edilirdi tarihte

Sen yaralı Temmuz gibisin
Katlanırım sana, acılarına
Kırsan da beni
Kırılmam sana

Dayandığın acılar
Dayandığım acılar
Toplansa da kar etmez
Yetmişindeki delikanlıya

Yarım kalanları mı yazdın
Yarım bile olmayanları mı?
Yoksa gelecekte olmayan beni mi?
Gel, bir gün anlat bana

Uzun süredir konuşup yazışmamıştık ama kestirip atamazdım. 29 Ocak 2018 günü, “Merhaba, nasılsın? Annen nasıl?” diye yazdım. 
“Merhaba, iyiyiz… Annem biyolojik olarak iyi ama psikolojik olarak iyi değil” diye yanıt yazdı. “Çok geçmiş olsun” diye yazdığımda, “Sağ ol, sen nasılsın?” diyerek soruma yanıt verdi. 
“Teşekkür ederim. Yaşlanıyoruz yavaş yavaş, ama boş durmak yok. Yazıyorum, derliyorum, araştırıyorum. Dört yıldır kitap tasarımı çalışmalarına ağırlık verdim” diye açıklamada bulundum. 
“Güzel yapıyorsun… Senle görüşmeyeli artık ben yazmıyorum. Galiba yazmaya yöneltiyordun… Sonra iş, anne, inşaat, para… Hayal kırıklıkları… Hepsi boşalttı sözcüklerimi. Sevmeyince, hayal kurmayınca ve yaş elliyi geçince…” 
Bütün bunlar karşısında içimdeki kırılma karmakarışık oldu. “Üzgünüm… Ne diyebilirim ki? Ben altmış beş oldum, ne var yani?” diye araya girdim, o yazmasını sürdürdü. 
“Ve olmayınca hayatın getirisi, yeni kimlikler, eski kimliğim ile gelen sözler, davranışlar sakil durdu. Yaşımdakiler nine, oysa ben anne kimliğimi bekliyorum hala…”
‘Uzun süredir ne yazıştım ne konuştum’ demiştim ya; hep, ‘Yazarsam bir acısına dokunurum’ düşüncemden kaynaklanıyordu bu…
“Ben neden yazmadım sana peki?” sorusunu yazdım. Yanıt yazmadı, aradan üç gün geçti, 29 Ocak 2018 günü sorumu kendim yanıtladım; “Hep bunları anımsar, üzülürsün diye…”
Okumuştu yazdığımı, ancak yine de yanıt yazmadı.
Her ne kadar, “Senle görüşmeyeli artık ben yazmıyorum dese de cümleleri ve yazı kurgusu yerinde ve oldukça anlamlıydı. Yazdıkları bugün de bana dokundu. Hem kayıpları, hem umutsuzlukları, hem beklentileri beni hep yaraladı. Elimden bir şey gelmediğinden üzgünüm.

Ne demiştim?

Sen yaralı Temmuz gibisin
Katlanırım sana, acılarına
Kırsan da beni
Kırılmam sana…

Şiirimi okumuş, “Verdiğin önem için teşekkürler o şiir güzel” diye yazdı. Sonra, “Bir ara seslendirip yollarım sana, bir de öyle dinle” diye açıklama yaptı. Temmuz yerine, “Bu arada olsam olsam yarım kalmış Haziran olurum ya da Haziranın kapısında kalmış” diyerek Haziran’dan söz etti. Oysa Temmuz, emperyalizmin maşalarının simgesi idi…
Ha trafik canavarı, ha emperyalizmin gerici maşası kıymış; ne fark eder ki adı, insana kıyıldıktan sonra?
Tüm dünya insanlığının güzel günler görmesi dileğiyle sevgilerimi iletiyorum. 

14 Mayıs 2018

BANA YAZILMAYAN MEKTUP


Bu gün bir mektup okudum , bana yazılmamış. Bana yazılmayan mektubu nasıl okudum? Birilerinin özelini mi çaldım? Hayır, bana yazılmayan ama benim konu edildiğim mektup bana geldi. Resmi yazışmalarda vardır. Bir gereği için yazılan adres bir de bilgi amaçlı yazılan adres. Ben gereği için yazılan değildim, bilgim içindi.
Mektuplar sevindirir, hüzünlendirir. Birebir ya da telefon ile olan konuşmadan, bakışmadan farklıdır. Çünkü hem konuşur hem bakışır hem yüreğini gösterir. Düşünür, düşündürür. Öyle açlığı gidermek için yapılan atıştırmalık yemekler gibi değildir. Yapılması saatler alan, demlenen ve özenle hazırlanmış sofraya servis edilen yemek gibidir.

“Merhaba,
Uzun zamandan sonra yazdığım bu mektubumda sana yaşantımın bir noktasında ‘yaşamıma değen’ birinden söz etmek istiyorum.
Birlikte söyleşilerimiz, güzel günlerimiz olmuştu. Hemen her yazışmamızda tartışmalı kavgalar yapardık. Hatta böyle bir bahar gününde yağmura yakalanmış, sırılsıklam olmuştuk.
Acıları, tanıştığımız 2007 yılından beri hep bana dokunmuştu.
8 Eylül 2010 günü yazılı bir tartışmamızdan sonra şu şiiri yazmıştım.

Senin İçindi

Sen, Spartaküs
Sen, Annibal’ın kolundaki al
Sen, yaralı Temmuz
Ne fark eder ki adı
İnsana kıyıldıktan sonra
Ha trafik canavarı
Ha emperyalizmin gerici maşası

Kırılmasaydı dal gibi ağacın
Kırılmasaydı nar gibi fidanın
Daha bir anlam kazanırdı yaşamın
Boy atardın geleceğe
Senin de sözün edilirdi tarihte

Sen yaralı Temmuz gibisin
Katlanırım sana, acılarına
Kırsan da beni
Kırılmam sana

Dayandığın acılar
Dayandığım acılar
Toplansa da kar etmez
Yetmişindeki delikanlıya

Yarım kalanları mı yazdın
Yarım bile olmayanları mı?
Yoksa gelecekte olmayan beni mi?
Gel, bir gün anlat bana

Uzun süredir konuşup yazışmamıştık ama kestirip atamazdım. 29 Ocak 2018 günü, “Merhaba, nasılsın? Annen nasıl?” diye yazdım.
“Merhaba, iyiyiz… Annem biyolojik olarak iyi ama psikolojik olarak iyi değil” diye yanıt yazdı. “Çok geçmiş olsun” diye yazdığımda, “Sağ ol, sen nasılsın?” diyerek soruma yanıt verdi.
“Teşekkür ederim. Yaşlanıyoruz yavaş yavaş, ama boş durmak yok. Yazıyorum, derliyorum, araştırıyorum. Dört yıldır kitap tasarımı çalışmalarına ağırlık verdim” diye açıklamada bulundum.
“Güzel yapıyorsun… Senle görüşmeyeli artık ben yazmıyorum. Galiba yazmaya yöneltiyordun… Sonra iş, anne, inşaat, para… Hayal kırıklıkları… Hepsi boşalttı sözcüklerimi. Sevmeyince, hayal kurmayınca ve yaş elliyi geçince…”
Bütün bunlar karşısında içimdeki kırılma karmakarışık oldu. “Üzgünüm… Ne diyebilirim ki? Ben altmış beş oldum, ne var yani?” diye araya girdim, o yazmasını sürdürdü.
“Ve olmayınca hayatın getirisi, yeni kimlikler, eski kimliğim ile gelen sözler, davranışlar sakil durdu. Yaşımdakiler nine, oysa ben anne kimliğimi bekliyorum hala…”
‘Uzun süredir ne yazıştım ne konuştum’ demiştim ya; hep, ‘Yazarsam bir acısına dokunurum’ düşüncemden kaynaklanıyordu bu…
“Ben neden yazmadım sana peki?” sorusunu yazdım. Yanıt yazmadı, aradan üç gün geçti, 29 Ocak 2018 günü sorumu kendim yanıtladım; “Hep bunları anımsar, üzülürsün diye…”
Okumuştu yazdığımı, ancak yine de yanıt yazmadı.
Her ne kadar, “Senle görüşmeyeli artık ben yazmıyorum dese de cümleleri ve yazı kurgusu yerinde ve oldukça anlamlıydı. Yazdıkları bugün de bana dokundu. Hem kayıpları, hem umutsuzlukları, hem beklentileri beni hep yaraladı. Elimden bir şey gelmediğinden üzgünüm.

Ne demiştim?

Sen yaralı Temmuz gibisin
Katlanırım sana, acılarına
Kırsan da beni
Kırılmam sana…

Şiirimi okumuş, “Verdiğin önem için teşekkürler o şiir güzel” diye yazdı. Sonra, “Bir ara seslendirip yollarım sana, bir de öyle dinle” diye açıklama yaptı. Temmuz yerine, “Bu arada olsam olsam yarım kalmış Haziran olurum ya da Haziranın kapısında kalmış” diyerek Haziran’dan söz etti. Oysa Temmuz, emperyalizmin maşalarının simgesi idi…
Ha trafik canavarı, ha emperyalizmin gerici maşası kıymış; ne fark eder ki adı, insana kıyıldıktan sonra?
Tüm dünya insanlığının güzel günler görmesi dileğiyle sevgilerimi iletiyorum. “


Okudum sustum… sustum… sustum…
Suçlu hissettim kendimi. Sadece kendimi görmek, başkalarını görememek… Yaşadığım acı nedeni ile hem kendime acınmasından hoşlanmadığımı söylerken acındıran bir ben varmışım. İçimde ki yangının, hasretin, eksikliğin, kanayan yüreğin acısını başkalarından mı çıkardım? Hani ben her şeyi görendim? Hani acımı saklayıp başkalarının mutluluğunu paylaşandım? Bende yalancıymışım. Ataol Behramoğlu’nun şiiri gibi yaşadığımı sanıyorken…
“Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı”
Beni duyan gören insanları ayırt edememişim, görmeyenlerin öfkesi ile. Çok geç olmadıysa eğer özür dilerim…


-----------------------------
Sebahat KARA: "Bana Yazılmayan Mektup, Söyleyemediklerim Blog 21 Mayıs 2018