14 Aralık 2019 Cumartesi

Asgari Ücretli Hemşerime Mektup




Asgari Ücretli Hemşerime Mektup

 Merhaba asgari ücretli hemşerim... 
Görüyorum ki hepimiz aynı saftayız ve zengin fakir diye bir şey yok. Ne var yani senin 20 katının 40 katın maaş alan varsa? O kadar da olsun, sen kaderine şükret. Neyine yetmiyor 2000 lira?
Sen 2000 lira maaş alırken diğeri 40 bin 80 bin lira maaş alıyor diye itiraz etmeyeceksin. Öyle de olsa, böyle de olsa Tanrı'nın huzurunda eşitsiniz. Kalkıp da zengin fakir lafı etmenin bir anlamı yok. Birlik beraberliğimizi bozma!
600 lira ev kirası verirsin olur biter. Öyle 1000-2000 liralık evde oturmak senin neyine? 1 oda 1 salon 5 nüfusa yeter...
Günde bir buçuktan 7 buçuk ekmek yersiniz. Haydi, fazla yediniz, misafir geldi diyelim, 8 olsun. Ayda 240 ekmek eder, o da 360 lira tutar.
Bakanın dediği gibi ayda 15 kilogram et yersiniz, o da ucuzundan 750 lira eder.
Sebze, meyve, kuruyemiş, su, süt gibi yiyecekleri boş ver...
Gazete, dergi, kitap okumak da gereksiz işler...
Üç çocuğunun okumasına da gerek yok. Okuyup da Ne olacaklar sanki? Yazılı sınavda yüze yakın puan alan sözlü sınavda eleniyor. O kadar işsiz boş dolanıyor...
Spora boş verin; kaldırımlarda, parklarda, boş arsalarda yürümek yeter.
Resim yapmak günah diyorlar, Uğraşmazsanız iyi olur...
"Saz çalmak el ile şarkı söylemek ağız ile zina etmektir" diyenler türedi. Düğünlere davul zurna ile yaparlardı, şimdi o da günah kapsamına alındı. Kısacası müzikten de uzak durun...
Her gün televizyona çıkıp ağlayanların takımı televizyon 'günah' diyorlardı, şimdi onlar ele geçirdi televizyonları. Eeee, günah olan şeyi izlemenize de gerek yok…
Tiyatro, sinema, opera, bale, konser, konferans ve daha pek çok etkinlikler hepten boş işler. Üstelik sanatın içine tükürüyorlar. Bunlardan da uzak durun!
Elektrik, su, doğalgaz, otobüs, yeraltı treni, minibüs zaten bedava!
Şehirlerarası da gitmeyin. Gitseniz bile tren, uçak sudan ucuz...
Bütün bunları yaparsınız hasta da olmazsınız, doktor ilaç parası da olmaz. Olsa da hepsi bedava...
Dağıtılan seçim kömürü, bu kömür ve egzoz gazıyla, filtresiz bacalarla zehirlenen hava da bedava...
İşte tam da Orhan Veli Kanık’ın şiiri bu gündeme denk geliyor. 


Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekânlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava. 


Şiiri Cem Karaca bir zamanlar besteleyerek okumuştu. Benim yazdıklarım yalnızca bir öykünme gibi oldu. Şiiri dikkatle okursan daha pek çok şeyin bedava olduğunu göreceksin…
Eeee...
Ey asgari ücretle hemşerim, hele bir hesap yapalım giderin ne kadar oldu?
Benim hesabıma göre 1710 lira ve geriye 290 lira kalıyor.
Daha ne istiyorsun?
Öp de başının üstüne koy!
Bozdur bozdur harca…
Sonra, dilini de tut...

Ballıkaya, 7 Aralık 2019

19 Temmuz 2019 Cuma

Bir Türkü Yaz Gönder



Bir Türkü Yaz Gönder

Merhaba…

Oldukça uzun, ölçülü bir şiir göndermiştin bir zamanlar. Bazı uyaklarda sorun olduğunu belirtmiştim.
Bir zaman sonra yazışmalarımızın birinde, “Farklı davranmakta, farklı yaşamakta kararlıyım artık. Kendime değer vererek yaşayacağım” dediğinde, “Kendini önemse” diye yazmıştım.
“Herkes kendinden sorumlu... Farklı olduğumu biliyorum. Bunu anlayanlar olsun hayatımda” dediğinde de, “Kendini önemsemelisin” demiştim.
“Kıymetimi bilenler olsun. Zaten anlayanlar da gitmiyor gidemiyor” sözün üzerine; “Ben gitmeyen, gidemeyendim. Yani vazgeçemeyenim” diye düşündüm.
“Farklı olmak önemli... Ancak bunun hayatına ne kattığı da önemli” sözünle yaşama etkilerden söz etmiştin.
Deniz kenarında yaşamak farklı galiba…
Hep Orhan Veli Sabahattin Ali aklıma gelir Deniz deyince. Elbette Bir de Deniz...

“Gemliğe doğru denizi göreceksin sakın şaşırma.”
(Orhan Veli Kanık)

“Deniz gibidir gökyüzü
Aldırma Gönül aldırma”

(Sabahattin Ali)

Ve en kısa şiir benim de en sevdiğim dize:

“Mavi küf kendini yer denize gördüğünde”
(Talat Sait Halman)

Dosyalarımın arasından sana yazdığım bir şiir denemesi çıktı.

Halk türküsü biliyorsan
Bir türkü yaz gönder
İçinde
Hasret olsun
Acı olsun
Ama hainlik olmasın
Kemlik olmasın

Bir türkü gönder
Arguvan türküleri gibi olsun
“Ölem ölem oy Kader”
Aman ha aman kimlik olmasın

Bir türkü gönder
Beni söylesin
Seni söylesin
Dağı taşı yolu söylesin
Amma velakin
Kötü söz söylemesin

(5 Aralık 2014)

“Senin şiirlerinin basımını yapalım” dediğimde, “Olur inşallah, uğraşırım tabi” derken bile çok sıkıntılı bir durumda olduğunu sanıyorum. Ama kimseyle muhatap olmak istemiyor gibiydin.
Geçenlerde gazeteye yazmıştım, senin yazdığın şiirleri de bir gün kitap olarak düzenleyelim ve kalıcı kılalım demiş, “İşin kolay da var, az sayıda basılabiliyor” diye yazmıştım. Oturup onlara yoğunlaşacak durumda ve sabırda olmadığını yazdığında şu açıklamayı yapmıştım sana.
“Hiç duymak istemediğim bir durum. Uzun zamandır yazmamıştım, yazdığımda böyle olumsuz durum olacağını düşündüğümden ‘en iyisi yazmayayım’ dedim kendi kendime. Bugün de gazeteye yazdığımdan dolayı yazdım. “Sorun değil” diye yazdığında da içinde ağladığını düşündüm.
Köşe yazılarımda mektupların yeri başka, daha önce anlatmıştım bunu. Çok yazmıştık, Milena’ya mektuplar da dâhil...
Sabrım da sıfır diyorsun. Demek ki çok sıkıntılı bir durumdasın, seni tutmayayım. Her gün bakıyorum iyi misin diye. Fotoğraflarda hep gülüyorsun ama içini düşününce çok üzülüyorum. Biliyorum ki içten ağlıyorsun, biliyorum ki herkese derdini diyemiyorsun...
İçine mi atıyorsun?
İçine atma, içine atma...
Atma...
Bir türkü yaz gönder...


Ankara, 19 Temmuz 2019

9 Temmuz 2019 Salı

‘Kim Bilir?’ diyelim senin gibi…

‘Kim Bilir?’ diyelim senin gibi…

Merhaba,
Yine uzun zaman oldu sana yazmayalı. Sanırım üç ayı geçti ve bazı konulardan söz edeyim bari…
Bu yıl kış dönemi fazla kitap yayınlayamadım. Benim için en önemlisi ‘Babamın Yazdıkları’ adlı kitabı yayınlamam olacaktı. Kitabı her şeyi ile hazırlamışken babam Aralık 2018’de hastaneye yattı ve 40 gün sonra, yani 31 Ocak 2019 günü kaybettik. Bu nedenle kitabın basımını erteledim. Hak rahmet eylesin…
Babamın Yazdıkları, 1934 doğumlu olan babamın kırklı yıllardan itibaren çocukluk anıları, babasını kaybetmesi ve çocuk yaşta aile reisliği yapmaya başlaması, adana çapa ve portakal toplama işleri, duvar ustalığını öğrenişi, bağlama çalması, eski yazı okuması, şiir yazması ve yaşamındaki diğer konuları kapsıyor. Altı çocuk babası olarak yaşamını sürdürürken karşılaştığı olayları, zorluklarını ve günümüze kadar gelen yaşam mücadelesinin dilimlerini sunuyor. Yer yer yazdığı şiirlerden örnekler de veriyor. Uygun bir zamanda yayınlamayı düşünüyorum.
Metin Özer'in ‘Bütün Güzellere Dağıttım Seni’ kitabını Mart, Hüseyin Erol'un ‘Köy Enstitüleri’ kitabını Mayıs ayında basıma hazırladım ve yayınlandı.
Diğer yandan 2018 yılbaşından itibaren üç ayda bir Hekimhan adıyla bir dergi çıkarmaya başladım. Malatya'da Güngör Bebek arkadaşımızın desteği ile yayınladığım 48 büyük boy tam sayfa olan dergimizin içeriğini tamamen Hekimhan ile ilgili konular oluşturuyor.
Derginin tüm hazırlıklarını kendim yapıyorum. Yani yayına ben hazırlıyorum. Sayfa düzeni, dil bilgisi ve yazım denetimi, basım takibi ve diğer...
Kapak tasarımını Güngör Bebek arkadaşımızın oğlu Halil Can Bebek yapıyor. Kış 2018 sayımızda Hekimhan Atatürk Anıtı, Bahar 2018 sayımızda Mehmet Emin Sungur, yaz 2018 sayımızda Yukarı Saz Köyü Cem Evi, 2018 sayımızda Başkavak’ta Antepfıstığı, kış 2019 sayımızda heykeltıraş Furkan Ekici, Bahar 2019 sayımızda altmış yıl öncesinde Hekimhan’da öğretmenlik yapmış olan Hasan Basri Aydın dergimizin kapağında yer aldı.
Yaz 2019 sayımızı Ağustos ayında çıkarmayı düşünüyoruz. Bu sayımızda 1998 Temmuzunda Hüseyin Şahin ile birlikte giderek derleme yaptığımız Hacılar Türküleri, Sayın Mehmet Yardımcı’nın Eflatun Cem Güney ile ilgili yazısı, Hekimhan’dan yetişmiş bağlama yapımcıları gibi konularımız var. Sürekli yazarlarımızdan Güngör Bebek, Halil Kaynarca, Türkay Devran, Mehmet Demir, Hüseyin Demir, Hüseyin Arayıcı ve daha pek çok yazarımızın yazıları da yer alacak. Elbette ki dergimize Hekimhan ile ilgili yazmak isteyenlerin yazılarını da bekliyoruz.
Kış boyu çeşitli çalışmaları kontrol ederek, kitap çalışmaları düzenleyerek, gazeteye yazılar hazırlayarak, tez ve araştırma çalışmaları yapanlara yardımcı olarak, Ankara’da üye olduğum derneklerin ve diğer kurum kuruluşların etkinliklerine katılarak zamanımı değerlendirdim.
Ve işte Hekimhan Müzik Kültürü…
İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü Müzikoloji Ana Bilim Dalını 2009 yılında fakülte ikincisi, bölüm birincisi olarak bitiren Levent Çoban’ın ‘Hekimhan Müzik Kültürü Üzerine Bir Değerlendirme’ tez çalışmasına, otuz beş yıl önceden başlayarak derleyip araştırdığım konular arasından ilgili olanları katkı olarak sundum. Bu tez çalışmasını on yıl içerisinde daha da geliştirerek, müzik kültürüne hizmet edenleri de katarak kitap olarak hazırladım.
Bu çalışmamızda Hekimhan yöresi halk müziği kültürünü çeşitli açılardan besleyen; yöredeki yaşanmışlıklar, gelenek haline gelen müzikli eğlentiler, farklı yörelerle olan etkileşimler araştırıldı, TRT repertuarındaki yöre türkülerinin ve derleme kapsamındaki türkülerin müziksel analizi yapıldı. Hekimhan müzik dağarcığına yeni türküler kazandırmak açısından ise sekiz adet türkünün derlemesi yapıldı. Böylelikle var olan müzikal değerler kayıt altına alınarak gelecek kuşaklara yazılı bir kaynak bırakılması amaçlandı.
Bugünlerde basımdan çıkacak olan kitabımızın konusunda bir ilk olduğunu düşünüyorum.
Senin yazdığın şiirleri de bir gün kitap olarak düzenleyelim ve kalıcı kılalım.
Köyün özlemiyle, ‘Kim Bilir?’ diyelim senin gibi…


Kim bilir şu harman yerinde
Kimlerin tozu savruldu yürürken

Kim bilir şu dağın eteklerine
Kimler özlem duydu da bir daha göremedi

Kim bilir ne sevdalara tanık oldu pınar başları
Kimlerin sevdası yüreğinde yarım kaldı

Kim bilir, kimleri uğurladık gurbete
Kimlerin kalbi gurbette ama hep sılasında kaldı

27 Mart 2019 Çarşamba

Şiir Bile Yazamaz Oldum


“Şiir Bile Yazamaz Oldum”
Süleyman ÖZEROL















Merhaba…
Sana yazmayalı uzun zaman oldu. Ancak seni unuttuğumu sanma…
Zaman zaman konuştuğum, yazıştığım bir arkadaşım vardı. İki aya yakın süreden beri iletişimimiz kesilmişti, bir gün kendisine mektup yazdım, babamın da vefat ettiğini belirttim. Bir gün de kendisinden bir ileti aldım. Babamın vefatından dolayı başsağlığı dilemişti. Ben de teşekkür edip, “Geçmişlerinize rahmet dilerim” diye yazdım. Aldığım yanıtta, “Başsağlığı ve rahmet dilemek benim insanlık görevim. Senin de geçmişlerine Allah rahmet eylesin. Hepimizin gideceği yer” diyerek yanıt yazmıştı.
Bir şiir gönderdi, kontrol edip kendisine göndermemi istiyordu. Şiirde düzeltilmesi gereken birkaç yer vardı. “Düzenlersem, yine söyleyişini (şivesini) eleştirdiğimi düşünebilir” diye düşündüm ve bu düşüncemi kendisine yazdım.
Gönderdiği şiir ile ilgili olarak, “Benim yazmam gerekeni sen mi yazdın?” diye ya sorunca da önceden yazdığını belirtti.
“Hep ne zaman yazacağını düşündüm. Demek ki dün imiş… Ama dün dünde kaldı. Elli beş gün… Yok, yok elli dört gün olmuş” diye yazdım.
“Gün saymadım, iki aya yakın biliyorum ve bıraktığın gibiyim” diye yazdı.
“Sinirli halde olmalısın, bıraktığımda öyleydin” diye yazdım.
“Gayet iyiyim” diye yanıt verdi.
“İyi olmana sevindim… İçim karardı sanki şiir bile yazamaz oldum. Ama bahar geliyor, canlanır doğa, belki ben de yenilenirim.”
Eski dosyaları karıştırdım ve günlüklerim arasında bir kısa şiirimi buldum.

Bahara ne kaldı ki
Toprak kubar kubar
Ben göçmen kuş
Yakında döneceğim sılama
Belki de birkaç güne kadar

Ankara, 27 Ocak 2006…
Oysa bahara daha çok var. Ancak kış ortasında içimden bahar duygusu geçmiş…
“Mart kapıdan baktırır/Kazma kürek yaktırır” idi bir zamanlar. Artık mevsimler de değişti. Ocak ayında baharı beklerken bakarsın bahardan sonbahara düşersin.
“Duygusallığın tutuyor, bazen ağlıyorum “diye yazdı.
“Şimdi ağlıyor musun” diye sordum sonra da “Ağlama” diye yazdım.
“Bazen ağlarım...”
“Ben de ağlarım ama içime ağlarım. O kadar duygusal olmama karşın annem ve babam öldüğünde de ağlayamadım.”
“Benim içim öyle yanıyor ki; babamı özledim, altı yıl oldu” dedi.
Annem yedi yıl önce bugün, babam ise bir aya yakın bir süre aramızdan ayrılmıştı. Elbette insanın yakınlarını kaybetmesi yaşamda büyük bir eksiklik doğuruyor. Ancak doğanın diyalektik akışında doğum ve yaşam gibi ölüm de var…
Günlüklerimi yeniden karıştırdım, bu kez yazdan kalma bir şiir…

“Ben bir tırtılım
Yarın kelebek olacağım
Hala ben olduğuma inanmayacaklar
İnanmayacaklar uçtuğuma
Hala yerde süründüğümü sanacaklar”

Ballıkaya, 6 Ağustos 2014…
Galiba o yaz tırtıl ormana oldukça zarar vermişti. Ertesi yıl ise büyük bir yangın yaşamıştık köyde. Çok sayıda orman ve meyve ağacı yanmıştı.
“Sana yazacağım” derken hep başka şeyler anlattım.
Doğa işte, insanı etkiliyor. İnsan o etki ile bazen yaptıklarının seyrini değiştiriyor. Galiba ben de öyle yaptım...
Seni hiçbir zaman unutmadığımı belirtirken; selam ve sevgilerimi iletiyor, daima güzel bir yaşamın olmasını diliyorum…

5 Ocak 2019 Cumartesi

Temel Olan İnsandır, Diğer Şeyler Etikettir


Temel Olan İnsandır, Diğer Şeyler Etikettir

Fas'ta yaşayan Mouloud Mtoug adlı biri Facebook sitesinde bana bazı sorular yöneltmişti. Ben de kendisine yanıt yazdım.

Arkadaşım merhaba.
Sana bir soru sormak istiyorum.
Eğer Ermeni soykırımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben sana inanıyorum, çünkü ben soruyorum. Ve ben bir ruh vardır ve bir kalp tüm insanlığı seven bir adam olduğunu düşünüyorum.


Sayın Mouloud Mtoug


Sorunuz için teşekkürler...
Büyük oğlumun eşi Hıristiyan Katolik, kızımın arkadaşı da Hıristiyan… Ben, Anadolu’da Alevi olarak bilinen gruptanım. Bizim düşüncemizde 73 ulusa bir gözle bakılır. Her biri “insan”dır, temel olan insandır, diğer şeyler etikettir.
Bu felsefeye sahip bir kişi olarak hemen her konuda çok okuyan biriyim. Tarihi, coğrafyayı, dinleri, felsefeleri, ulusları öğrenmek zorundayım. Aslında her şeyi öğrenmek zorundayım. Elimden geldiğince de öğreniyorum. Çünkü ben 31 yıldır halk kültürü (Folklor) ile ilgili derleme ve araştırmalar yapıyorum.
 Sorunuz ile ilgili düşüncelerimi size yazmak istiyorum.

***
Emperyalist ülkeler geri kalmış ve bakir ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmek için çeşitli yollara başvurular. Bun işleri kolaylaştırmak için de kendi aralarında anlaşırlar, sömürecekleri ülkeden de işbirlikçiler edinirler…
 I. Dünya Savaşı (Birinci Paylaşım Savaşı) dediğimiz ortamda da bu böyle olmuştur. Üç kıtaya yayılıp, tarihsel süreç sonunda Anadolu yarımadasına sıkışan Osmanlı İmparatorluğunu (Hasta Adam’ı) öldürme düşüncesinin politikası sonucu olarak birçok Avrupa ülkesi işbirliği yapmış; Anadolu’yu kendi aralarında pay yapmışlar ve saldırarak paylarını almaya çalışmışlardır. Anadolu halkı da hazırlık ile ülkesini “yedi düvel”in elinden kurtarmak için dişini tırnağına takarak “Seferberlik” adını verdiği savaşa başlamıştır.
 Emperyalist ülkelerden bazıları Doğu’da Ermeniler, Doğu ve Güneyde Kürtler, Karadeniz’de Rumlar ile iletişim kurarak kendilerinden yana tavır almalarını isteyenler olmuştur. Hatta Ege’de Yunanlılara yardım eden Türkler de olmuştur.
 Dikkat edilirse emperyalistlerle işbirliği yapanlar yalnızca Ermeniler değildir. Üstelik birçok Ermeni, Kürt, Rum, Türk ya da Yahudi “Seferberlikte” ülkesini korumak için savaşmıştır.
 Öne sürüldüğü gibi sayısal bilgilerde çok çelişki vardır. Vergi almak için her yolu deneyen Osmanlı tebaasını hep saymaktadır. Var olan sayısal bilgilere göre ülkede o kadar fazla Ermeni yaşamadığı görülür. Savaş ve tehcir (göç ettirme) döneminde kırılan (ölen) Ermeniler karşılaştırıldığında çoğunun (yaşlı ve çocuklar) yollarda öldüğü özellikle yerli ve yabancı tarihçilerin kaynaklarında vardır. Savaşlarda ölenler her zaman vardır. Tek yanlı ölüm de olmaz. Ermeni de kırılmıştır, Türk de kırılmıştır, Kürt de kırılmıştır, Arap da, Rum da…

***
Bir soru da ben sormak istiyorum?
İngiltere’nin, Fransa’nın, Rusya’nın, Yunanistan’ın, Ermenistan’ın Osmanlı topraklarında ne hakları vardı da yedisi birden saldırdı? Ya da değişik biçimde soralım: Fransa’nın Fas’ta ne işi vardı? Emperyalizm kendisini haklı çıkarmak için her yolu deniyor…
Sorunlar savaşla çözülmemeli, barışla çözülmeli. Hiçbir ulustan, hiçbir insan ölmemeli, öldürülmemeli…
Kınanacaksa, önce emperyalistler kınanmalı! Çünkü bütün bunlara onlar sebep olmuşlardır...
Selam ve saygılarımla… 

26 Nisan 2014
Süleyman ÖZEROL
Eğitimci-Yazar